
CAPE TOWN’DA ROLLS-ROYCE SÜRMEK…
Oldukça heyecanlıyım. Hayatımda ilk kez soldan akan trafikte sağdan direksiyonlu bir otomobil kullanacağım. Üstelik bu otomobil devasa, üstü açık bir Rolls-Royce! Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkentlerinden Cape Town’ın keskin virajlarla dolu Atlas Okyanusu manzaralı yollarında Rolls Royce’un en yeni modeli Dawn’ı dünyada ilk kez kullanacak sayılı gazeteciden biri olmanın keyfini sürüyorum.
“Gelmiş geçmiş en seksi Rolls-Royce” olarak lanse edilen bu güzeller güzeli convertible ile karşılaşmamız, şehrin şarap bağlarıyla tanınan Cape Winelands bölgesinin en özel adresinde, tanınmış mücevherci Laurence Graff’ın sahibi olduğu Delaire Graff Estate’de oldu. Kapının önünde envai renkte sıralanmış Rolls-Royce Dawn’lar, kızgın Afrika güneşinin altında “birer Graff mücevheri” gibi parlıyordu. İlk gözüme çarpan renk, gece mavisiydi. Atlas Okyanusu’nun turkuvaz rengi sularıyla uyumlu olacağı düşüncesiyle sürücü koltuğuna kurulup sabahın erken saatlerinde yollara koyuldum. Bir yandan otomobili sürerken, diğer yandan Rolls-Royce Motor Cars CEO’su Torsten Müller-Ötvös’in söylediklerini düşündüm.
“Dawn adı her yeni günün taşıdığı yeni olasılıkları çağrıştırıyor. Şafak vaktini, karanlık anlardan aydınlığa çıkışı ifade ediyor. Yeni Dawn, dünyanın en tavizsiz üstü açık araç deneyimini sunan çok güzel bir araç. Adeta size günün başlangıcında her şeyin olanaklı olduğuna inandıran bir ilham perisi…”
Haksız sayılmaz. Böyle bir otomobilin sürücü koltuğuna oturduğunuzda bir an için hayatta her şeyin mümkün olduğuna inanıyorsunuz, sanki umutlarınız tekrar tekrar yeşeriyor. Şirket yöneticileri, insanlara bu duyguyu yaşatmak için yıllardır hiçbir şeyden taviz vermeden çalıştıklarının altını çiziyor. Taviz, Rolls-Royce’un sözlüğünde olmayan bir kelime. Tüm yönetim, köklü İngiliz şirketin kurucusu Sir Henry Royce’un yıllar önce yaptığı şu çağrıya kulak vererek otomotiv sektöründeki varlığını devam ettiriyor:
“Yaptığınız her şeyde kusursuzluğu hedefleyin. Var olan en iyi şeyi alıp daha da iyisini yapın. Eğer yoksa, tasarlayın. Tam anlamıyla doğru ya da yeterli olmayan şeyleri kabul etmeyin.”
Üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken sözler bunlar. Çünkü Rolls-Royce Motor Cars’ın dünden bugüne geldiği noktayı en iyi şekilde açıklıyor. Sir Henry Royce’un, “Yaptığınız her şeyde kusursuzluğu hedefleyin” sözleri, özellikle yeni bir araç yaratma konusunda şirketin attığı tüm adımlara öncülük etti diyebiliriz. “Var olan en iyi şeyi alıp daha da iyisini yapmaya çalışın” nasihatı, 2012 ve 2014’te hem Phantom Series II hem de Ghost Series II’nin başarısında net bir şekilde kendini göstermişti. Otantik bir Gran Turismo’nun dünya sahnesine dönüş zamanının geldiğine karar verildiğinde Sir Henry’nin, “Eğer yoksa, tasarlayın” sözlerinin rehberliğine başvuruldu. Ve böylece Wraith doğdu. Efsane kurucunun tavsiyesi ise yeni dönem üstü açık süper lüks otomobil çalışmalarında Rolls-Royce tasarım ve mühendislik ekiplerine ışık tuttu. Otomotiv sektöründe en büyük tavizin rastlandığı 2 + 2 convertible tasarımında Rolls-Royce, “Tam anlamıyla doğru veya yeterli olmayan hiç bir şeyi kabul etmemeyi” seçti. Böylece, dünyanın “gerçek anlamda” dört kişilik süper lüks üstü açık otomobili olan yeni Rolls-Royce Dawn doğdu.
İlhamını 1952 Silver Dawn’dan alan Rolls-Royce’un yeni modeli, süper lüks araç kategorisinde dünyada bir ilk diyebiliriz. Bu rafine araç, 2015’in son çeyreğinde dört kişilik üstü açık ve süper lüks bir aracın nasıl olması gerektiğini gösteren çağdaş bir yorum olarak çıktı karşımıza. Üstü açık 1952 Silver Dawn gibi, Rolls-Royce Dawn da yüzde 80 özel gövde panelleriyle şirketin diğer araçlarından ayrılıyordu. Gerçekten de süper lüks araçta muhteşem bir şafak vakti sayılacak bu başarıyı yaratmaya gösterilen özen ise inanılmazdı: Yeni Rolls-Royce Dawn’ı yola bağlayan lastikler dahi, İngiltere, Goodwood’daki fabrikayı terk eden tüm Rolls Royce’lardan beklenen “sihirli halı’ sürüşünü sağlaması için özel olarak geliştirildi. Dawn’ın tavanı ise tam bir başarı öyküsüydü. Benzerlerinde görülmemiş bir şekilde kapalı olduğunda bir Wraith sessizliği sağlıyor ve saatte 50 kilometrelik hızda sadece 22 saniyede açılıp kapanabiliyordu.
Yeni Rolls-Royce Dawn’ın şu ana kadar yapılmış en sessiz üstü açık araç olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sahil yolunda gün boyu dev dalgaların kıyıya vurduğu Atlas Okyanusu’nun sesini neredeyse hiç duymadan ilerliyorum. Bu sırada arka koltukta oturan arkadaşlarım, bacak mesafesinin ne kadar geniş olduğundan bahsediyorlar. Seyahatimiz boyunca uzun uzun sohbet etme şansını yakaladığım Rolls-Royce Motor Cars Tasarım Başkanı Giles Taylor, “Rolls-Royce dünyasında genelgeçer matematik kuralları her zaman uygulanmıyor. Bu nedenle yeni Rolls-Royce Dawn’da 2+2’nin toplamı 4 değil” diyor, gülümseyerek… Üstü açık otomobil sektörünü, özellikle de lüks niş örnekleri inceleyen Giles Taylor ve ekibi, bugüne kadar müşterilere hak ettikleri konforun verilmediğini anlamış. Sektörde sık kullanılan 2+2 kavramı, önde sürücü ve bir yolcu koltuğu, arkada ise daha küçük iki koltuktan oluşan bir oturma düzeni anlamına geliyor. Arkadaki alan, özellikle bacak mesafesi açısından oldukça dar. Bu durum, aracın konfor niteliğini olumsuz etkiliyor. Üstü açık araçlarda sık rastlanan bu dar tasarım, genelde üreticinin açılır tavan ile bagaj ve arka yolcu alanını birlikte kullanmakta zorluk yaşamasından kaynaklanıyor. Ve sektör maalesef ki Rolls-Royce’un “taviz verilmiş” ve “antisosyal” olarak nitelediği üstü açık araçlardan oluşuyor. “Dawn gibi bir aracı, günde sadece iki yetişkinin konforlu bir şekilde kullanabileceği biçimde tasarlamak haksızlık olurdu” diyor Taylor. “Dawn’ı yaratırken, birlikte yolculuk yapmak isteyen dört yetişkinin konfor ve lüksten taviz vermeyeceği bir araç hedefledik.”
İlk bakışta yeni Rolls-Royce Dawn, klasik Rolls-Royce görüntüsü taşıyan, sakin bir otomobil. Ama altında müthiş bir dinamizm yatıyor. Daha genç ve sosyal açıdan daha hareketli bir kesimin ilgisini çekecek özellikler barındırıyor. Daha önce basında yer alan spekülasyonlara rağmen, onun için üstü açık bir Wraith demek doğru olmaz. Yeni Dawn’un karoserisinin yüzde 80’i, Rolls-Royce’un değişen tasarım anlatımına uyum sağlayacak ve dört kişilik süper lüks çağdaş bir yapıyı içerecek şekilde yeni tasarlanmış. Otomobilde elde edilmek istenen amaç çok net: Şu ana kadar başka hiç bir üreticinin ulaşamadığı bir şeyi yaparak, üstü açıkken de kapalıyken de güzel görünen bir otomobil yaratmak. Tasarım ekibinin tüm çabalarının en güzel şekilde sonuç verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Rolls-Royce Dawn’a yandan bakınca, insanın gözü hemen aracın zarif çizgilerine kayıyor. Sessizce açılan yumuşak tavan, otomobili rakiplerinden tamamen farklılaştırıyor. Midnight Sapphire kaporta ve Mandarin turuncusu deri kabinde –bunun CEO Torsten Müller-Ötvös’ün fikri olduğunu öğreniyoruz– güneş ışınlarının içeri dolmasıyla gece birden gündüze dönüşüyor, içeriyi dışarıya taşıyarak sosyal alanı büyük bir olasılıklar dünyasına açıyor. Üstü açıldığında, Rolls-Royce Dawn’ın seksapeli daha da ön plana çıkıyor. Yandan bakıldığında, ön camın keskin eğimi, yanlarda arkaya doğru devam eden çıkıntıları ve aracın üst ve alt kısımlarını ayıran kuşak çizgisi, süper bir hareket duygusu yaratıyor. Aynı kuşak çizgisi, arka yolcu kabini etrafında boynu korumak üzere yukarı kaldırılmış bir yaka misali dolanıyor. Rolls-Royce’un öne doğru açılan kapıları, etkileyici ve zarif görünümleriyle dikkat çekiyor. Klasik spor araçları anımsatan kapılar, arka koltuk sakinlerinin hayatını kolaylaştıracak şekilde tasarlanmış. Yolcular, adeta bir motoryattan iskeleye ayak basarmışcasına ayağa kalkarak iniyorlar araçtan…
Hiç kuşkusuz yeni Rolls-Royce Dawn’ın en büyük mühendislik özelliği, yeni tavanı. Ayrıca gerçek bir Rolls-Royce olması için gereken sessiz sürüş deneyimini de fazlasıyla sunuyor. Tasarım ekibi yola çıkarken hedefledikleri “Sessiz Bale”ye son derece zarif tasarımlı kumaş tavanla ulaşmayı başarmışlar. Saatte en fazla 50 kilometre hızla giderken açılan tavan, 22 saniye gibi kısa bir süre içerisinde görevi devralıyor. Bu “sessiz bale” sayesinde, yalıtılmışlığın yerini dış dünyanın sesleri, ışığı ve kokusu alıyor. Aynı gün içinde dört mevsimi yaşamasıyla tanınan Cape Town’da okyanusun kokusu, şarabın tadı, güneşin sarısı birbirine karışıyor… Ve biz şanslı gazeteciler şehrin simgesi Masa Dağı’nın kayalık ve virajlı yollarında bir balerinin sessiz adımlarıyla gün boyu ilerliyoruz. Test sürüşünü tamamlayıp sıra Rolls-Royce Dawn’a veda etmeye geldiğinde, hepimizi tek bir ortak duygunun sardığını fark ediyoruz: Ona sahip olmalıyız!