Çadırda leopar mı var?

Zambiya’da kısa süreli bir “hard safari” yaptım. Safarinin hard’ı soft’u olur mu diyeceksiniz. Olur. Beş yıldızlı lüks kamplarda doğanın zorlukları sizin için en aza indirgenir. Ama bush camp dedikleri bir nevi cangılın ortasında, konfor ve lüksten uzak, çok daha temel özelliklerdeki çadır kamplarda zorlu doğa koşullarıyla karşı karşıya kalırsınız. Zambiya’da çıktığım bir haftalık safari seyahatimin iki gecesi işte böyle bir kampta geçti. Ve başıma gelmeyen kalmadı. Ne mi oldu? Çoook uzaklara doğru yola çıkıyordum az kaldı desem yalan olmaz! Ama müthiş bir deneyim ve macera oldu benim için. İyice bilendim, geliştim, değiştim. Afrika aşkım daha da büyüdü, taştı… Bugün gülümseyerek hatırladığım bu deneyim yaşarken korku filmlerinden bir sahne gibiydi. Başıma ne mi geldi? Anlatayım.

Luangwa Nehri kıyısındaki Kakuli’deydim. Norman Carr’ın bush camp’lerinden birinde. Tahta kapılı basit bir çadırda kalıyorum. Akşam yemeğini henüz yemiştik ki yağmur başladı. Aynı zamanda kampın yöneticisi olan deneyimli rehber Aubrey çadırlarımıza çekilmemizi söyledi. Çadırlar yarıık, içeride telefon yok, telsiz yok, dışarıda gece nöbetçisi yok. Cep telefonları zaten çekmiyor. Üstelik yağışlı sezon olduğu için her yer börtü böcek. Yabanarıları cibinlikli yatağın içine kadar girmiş, uçuşta. Yine de cesur bir “bush girl” olarak hiçbir korku duymadan soyunup yattım. Sanırım yarım saat uyudum uyumadım ki korkunç bir gürültüyle uyandım. Fırtına kopmuştu. Bildiğiniz Nuh’un Tufanı. Gökgürültüsü, şimşek… Çadırımın sineklik pencerelerinden rüzgarla birlikte şiddetli yağmur içeri giriyor, çatı yatağımın üzerine akıyordu. Bitmedi. Tahta kapı fırtına ile birlikte ardına kadar açılmıştı. Dehşetle yataktan fırladım. Gece kampta suaygırlarının ve leoparların dolaştığını biliyordum. Aklım çıktı. Hemen kapıyı kapamaya çalıştım ama nafile. Mandalı kopmuştu. Avazım çıktığı kadar “Help, help!” diye bağırmaya başladım. Tam yarım saat bağırdım. Ne duyan oldu ne gelen! Yapayalnızdım. Çaresizlik içinde odada ne kadar taşınabilir mobilya varsa kapının önüne yığdım, yatağın olabilecek en kuru köşesine konuşlandım ve başladım dua etmeye! Zira çadır sarsılıyor, yağmur giderek şiddetleniyor, rüzgar giderek hiddetleniyor ve şimşekler önümde uzanan uçsuz bucaksız vadiyi sürekli aydınlatıyordu. Akılma gelen tek şey, çadırımın sabaha çıkmayacağı ve nehre sürükleneceğiydi. Bu düşünceyle tam iki saat geçirdim. Sonunda ortalık sakinledi ve ben korku ve yorgunluktan bitap düşş bir halde uyuya kaldım.

Sabah uyandığımda gece kampta leoparların dolaştığını söylediler, ayak izlerini gösterdiler. O leoparlardan biri odama girebilirdi! Bunu duyunca ne mi yaptım? Kamp yönetimine yaşadıklarımı anlattım. Ama öyle bir anlatmış olmalıyım ki, bunca yıllık kampta bir devrime neden oldum. Kakuli’nin çadırlarına bundan böyle telsiz, kapılarına gece nöbetçisi konacak. Benden bildirmesi!

Magazine made for you.

Featured:

No posts were found for provided query parameters.

Elsewhere: